Şiir Versus / Haziran - Temmuz 2020

HÜSEYİN ETİL: İSMET ÖZEL’İN AYIRT EDİCİ VASFI YALNIZLIK DEĞİL, POLİTİK VE ENTELEKTÜEL MÜCADELEDİR

Söyleşi: Rıdvan Tulum, Samed Karataş

Kitabınız çıktıktan sonra bazı sosyologlar kitabınız için birtakım şeyler söylediler. Bu yorumlardan bir tanesi de “savaşta taraf olmaya önem vermesine rağmen yalnızlık onun her zaman ayırıcı vasfı oldu” düşüncesiydi. İsmet Özel’in biyografisine baktığımızda da bu yalnızlık tercihini görebiliyoruz. Bulunduğu ortamı belirli aralıklarla terk eden, yeni oluşturduğu ortamda da ortamın faydası adına yalnızlaşmaya meyilli bir Özel figürü var karşımızda. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kitabıma gösterdiğiniz ilgi için ben teşekkür ederim. İsmet Özel’in bilinçli bir yalnızlık tercihi olduğunu düşünmüyorum. Hele ki bir Müslüman’ın bile isteye yalnızlığı seçmesi uygun değildir. Özel’in hayatının farklı evrelerinde ilişkide olduğu çevreler daima kolektif olanı (“komünizm”), cemaati (“İslamcılık”) bireye üstün tutan yapılar olmuştur. Onun düşüncesini, şiirini ve yaşamını “yalnızlık” kavramını merkeze alarak anlamaya çalışmak bana pek mümkün görünmüyor. Savaşta taraf olmak ile yalnızlık arasında sözünü ettiğiniz kişilerin kurduğu zıtlığa ise katılmam mümkün değil. Hayatları politik mücadeleler içinde geçmiş insanların yalnızlıklarının nedeni bizatihi savaş ve politikadır. Yalnız kaldığınız için savaşmazsınız, savaştığınız için yalnız kalırsınız. Politik ve entelektüel tarihte mebzul miktar örnek bulunabilir; sözgelimi, Machiavelli, Schmitt, Troçki gibi kişilikler hayatlarının belli evrelerinde yalnız kaldılar. Bu figürler politik biyografilerinden dolayı egemen politik yapıların, entelektüel ve edebi kanonların dışına itildiler. Benzer biçimde Türkiye’de İsmet Özel’in hâkim entelektüel kamuoyu tarafından görülmemesinin nedeni şairin yalnızlık istenci değil politik duruşudur. Entelektüel bir inziva yaşamı arzulamaktan çok “zorunlu inzivalara” muhatap olmaktadır. Troçki’nin Büyük Ada macerası ile Dücane Cündioğlu’nun ada tecrübesi arasında ciddi bir fark olduğunu bilmek gerekir. İnsan savaşta, politik mücadelede yalnız kalabilir. Yalnızlık bir ruh halinin nedeni değil, sonucudur. Özel’in ayırt edici vasfı o nedenle yalnızlık değil politik ve entelektüel mücadeledir. O, yalnızlığı sevdiğinden farklı mahalleri terk edip durmadı, politik mücadele içinde onlardan ayrı düştü. Ve bu mücadele bireysel bir epik anlatıya da yaslanmaz. Kolektif bir mücadeledir esasen. İstiklâl Marşı Derneği bugün kolektif bir mücadele iradesinin adıdır. Özel’i düşünürken politikayı ontolojinin önüne koyma taraftarıyım. O nedenle Özel söz konusu olduğunda “yalnız olmak”tan ya da “yalnızlık”tan değil, “yalnız bırakılmaktan” söz etmek gerekiyor. O halde şu üç yalnızlık biçimini birbirinden ayırabiliriz; burjuva yaşamına hâkim olan bireyin yalnızlığı, entelektüel yalnızlık ve politik yalnızlık. Eğer ki Özel’in yalnızlığından söz edeceksek (ki ben Özel’in yalnız olduğunu düşünmüyorum), onun bunalımı bireyin ya da entelektüelin dramından çok savaşçının yoğun bir mücadele içinde yaşadığı yalnızlık türüdür. Örneğin, Cinayetler Kitabı bu türden bir zorunlu inzivanın, politik yalnızlığın bir ürünüdür.

Of Not Being A Jew, daha çok dilin imkânları üzerinden ilerleyen bir yapıya sahip. Bir tür okuyucuyla doğrudan buluşma teklifi olmayan, dolaylı bir buluşma teklifi sunan bir kitap. Buradaki dolaylılık Türk halkının refklesleri sonucu gerçekleşen bir şey mi yoksa İsmet Özel’in “Partizan”dan başka bir kavrama evrilme sürecini mi temsil ediyor?

Üç Mesele’den başlayarak İsmet Özel mütemadiyen İslamcıları partizanlaştırmak, yumuşak yerlerini sertleştirmek, kalınlaştırmak gayreti içinde olmuştur. O, Türkiye’nin kurucu gücü olduğunu düşündüğü İslam’da, Türkiye’nin nomosu’nda politik ve entelektüel dinamizm ve yaratıcılık görmüştür. Eylemin gerçekleşeceği, bir şeyler olacaksa, bunun koşulları bu dinamizmde aranacaktır. Batıcı hareketlerden ziyade Türkiye’de İslamcılar ya da Müslüman ahali çok daha büyük bir potansiyele sahip olmuştur ki hâlâ da öyledir. Ancak bu ilişkilenme sürecinde başından itibaren ona göre İslamcılar yumuşak karna sahiptirler. O dönemde İsmet Özel modern dünya sistemi karşısında bir direniş hattı kurmak, siper kazmak istiyordu. Cephe gerisinde ise işler öyle yürümedi. İslamcılar bütün unsurları ile düzenle bütünleşmeye meyyal davrandılar. Üç Mesele esasen kapitalizm sorununun, modernite vakasının öyle kolay bir mesele olmadığını söyler bize. Muhafazakâr bir tutumla tekniğini alırız, kültürümüzle yola devam ederiz anlayışına karşı çıkmaktadır. Of Not Being A Jew şiirinin biçim analizini edebiyat eleştirmenlerine bırakarak söylersem bu şiir, İsmet Özel’in İslamcılarla hesaplaştığı şiirdir. 1988 yılında Waldo Sen Neden Burada Değilsin? adlı eserinde solcuları eleştiren Özel bu şiirle de İslamcıları eleştirmiştir. Yahudilerin diğer İbrahimi dinlere nispetle modern kapitalizmle esaslı bir sorunları yok. Bırakalım sanayi sermayesini, kapitalizmin en sert, kirli alanı finans kapitalin en merkezinde Yahudiler yer alıyor. Ancak kapitalizm biz Müslümanlar için öyle kolayca intibak edilecek bir ilişkiler sistemi değildir. Şüpheyle yaklaşmamız gereken bir sosyo-ekonomik bir bütünlüğün adıdır. Hatta Özel’in söylediği gibi bize karşı kurulmuş bir düzendir. O nedenle kapitalist dünya sisteminde Yahudi olmak kolay, Yahudi olmamak zordur. Tüm mesele bu. Özel, zor olan meseleyi kolaylaştırmaya karşı çıkar, bu zorlukta siperini kazar. O, seksen sonrasının egemen iklimi olan “varolmanın dayanılmaz hafifliği” anlayışına cepheden karşı biridir. Bu şu demektir: İslam dünya sistemi tarafından kolayca yutulacak bir lokma değildir. Ancak siz onu kolay bir lokmaya çevirmeye kalktığınızda, meseleleri mesele yapmadığınız durumda, garbın afakında çelik zırhlı duvar değil de, üzerinden kolayca atlanacak küçük bir duvar gördüğünüzde, İsmet Özel orada durmayacaktır. Çünkü Şeyh Efendinin Rüyası ile Şairin Rüyası birbirinden farklıdır.

Söyleşinin tamamını Haziran-Temmuz sayımızda okuyabilirsiniz.