Şiir Versus / Nisan - Mayıs 2021

Anne Carson: Anlamı Başkasına Anlattıklarınız Kurar

Söyleşi: Kevin Mcneilly
Çeviren: Ahmet Ölmez

Size sormak istediğim ilk şey söyleşilere ilişkin. Resminizi dergi kapaklarında görüyoruz ve son zamanlarda da birçok söyleşi yaptınız. Autobiography of Red (Kırmızının Otobiyografisi) ve Men in the Off Hours (Paydostaki Erkekler) gibi yakın zamanda çıkan kitaplarınızda söyleşileriniz de var.

Böylece insanların daha az söyleşi isteyeceğini zannedersin, ama öyle olmuyor. [Gülüyor.]

Söyleşide bir tür poetika olduğunu düşünüyor musunuz?

Hayır, bu türün bütünüyle bir hata olduğunu düşünüyorum. Bundan dolayı söyleşiden önce durumu baltalamak isterim; ama genellikle işe yaramaz.

Söyleşi yapmakla görevlendirilmiş gibisiniz.

Öyle. Çoğunu görmezden gelirim, ama bazen bunu yapmam gerekiyor gibi hissediyorum. Sizi burada mahcup etmeye çalışmıyorum bu arada. Çok faydalı bir tür olduğunu düşünmüyorum çünkü önünde sonunda yalan atmaya başlıyorum. Her noktada bilgece bazı şeyler söylemek istiyorum ama sizin de bildiğiniz üzere dünyada gerçekleşen sıradan konuşmalarda bilgelik her noktada tezahür etmez, bu da biraz sinir bozucudur.

Birçok şiiriniz gündelik konuşmayla bir tür yoğunlaştırılmış dili bir arada sunuyor. Bu iki modda gelgitler yaşıyorsunuz gibi… Bu yerinde bir tespit midir?

Muhtemelen yerindedir; ama hiç böyle düşünmemiştim.

Bazı tür gündelik dilleri bazen epey fazla kullanıyorsunuz. Bazı şiirlerinizde normal konuşma büyük alan kaplıyor. “Deli dehşet” gibi gündelik bir söz bazen şiirin bütün yükünü çekebiliyor. Görünen o ki gündelik dilin ağırlığını veya en azından onun gizlediği şeyi tartmaya çalışıyorsunuz.

Sanırım buna gündelik dil gözüyle bakmıyorum, bunu zemin ve duvarlar olarak görüyorum. Bilinçsiz akla atıfta bulunmak isterseniz bunu anlatının başına geçirmeden normal bir şekilde anlatamazsınız. Bundan dolayı “işte bilinçaltındayız” diyerek sade yolu tutmak anlatının dengesi için önemlidir.

Eserlerinize dair ABD’den epey bir eleştirel takdir geldi. Orada hocalık yaptığınızı ve yaşadığınızı biliyorum. Bundan dolayı yazılarınızdaki “Kanadalılık” hususunda bir şeyler söylemenizi isterim. Eserlerinizde milli bir unsur var mıdır? Kültürel milliyetçilik mefkûresine dair bir şeyler demenizi beklemiyorum; ama Genel Vali Ödülü’ne an itibariyle adaysınız ve buna rağmen eserleriniz genelde ABD’de takdir görmektedir. Hiç arada kalmışlığın gerilimini hissediyor musunuz?

Bahsettiğiniz gerilimin ne olduğundan tam emin değilim. Burada eserin ilhamından mı bahsediyoruz yoksa eserin takdirinden mi?

İkisi desek?

Eserin ilhamı her neredeysem oradan gelir, ama gençken yaşadığım yerden edindiğim şeyler etrafımı tanımlamamda yardımcı olur. Bu tür ışıkları, taşları, kokuları, ruh hallerini ele aldığımızda bütün olarak zihnimin derinliklerinde bir Kanadalılık yatıyor olabilir; ama bunu bilinçli bir şekilde yapmıyorum.

Bu hususta zaten ısrarcı olmak istemem. Merak etmemdeki temel sebep de eserlerinizin uzun süredir ABD’de takdir görmesine rağmen Kanadalı eleştirmenlerin geçen süreyi telafi etmeye çalışıyor gibi olmasıdır.

Muhtemelen. Bunun neden böyle olduğunu bilmiyorum. Eserlerim orada uzun süre önce yayımlandı ve onların bir miktar takipçisi de oldu. Bunun sebebi de sanırım orada hocalık yapmam ve oradakilerle tanışıklığımın olmasıdır. Bu tamamıyla kime rast geldiğinle alakalı bir şey… Kanada kültürünü de yavaş olmakla itham etmiyorum, Allah biliyor ya… Ama burada farklı bir yöntem, farklı klikler var. Yazın dünyası bir klikler yığını. Bir kliğe girersin, onlarla tanışırsın ve her şey böyle başlar.

Söyleşinin tamamını Nisan-Mayıs sayımızda okuyabilirsiniz.