Şiir Versus / Nisan - Mayıs 2021

Bayramoğlu Birinin Kafa Karışıklığını Anlatmak İçin Yazdığı Şiir

Salim Nacar

Dökündüğümüz elbiselere nisbetle çok ağır geliyor bu:
Kurumlarını gözeten sanatlardan bir mızrağa nasıl geçebilirsek
Erkek olan kısımlarını İsmail’in ve büyük harfleri gurbette buluşuyla
Sekizinci radarda tabanlarını yayla göçlerine hibe eden babalar
Marangozhanelerde ve uzak kahvelerde hep bir insanlık suçuyla
Omuzlarına yerleşmiş melekle bir gözetirler çocuklarını
Dış görünüşleri uzuncadır
Deneyimlerini arabesk içliğine işlemiş kış kibarlığı annelerin
Sicili don volga beyliklerinin intihal sayıldığı günlerde
Ayakta bekleyen andriç’in tekelini kırmak üzere toplanmış
Bür ülke olmak isterler, İsa’nın yünden sıyrıldığı bir cumhuriyet
Türklerin mümkün buldukları her istinat duvarına
Klipleri siyasal bölen aşıkların yarattıkları hamleyle yüklenmektir
Bedir harbine katılan yetmiş kişiden
En kahraman bilinmenin kirilcesi
Tüm sıfatların kalbine atını sürmektedir.

Bakış acılarına şekil vermiş fırat suyundan dönen kabala
Korunan bir tebligat var. Beni de kaydet o nefis aklığına
İlk kadın savaş pilotlarının beyaz başlıklı ortaasyalılıkları
Şikayetler sovyetlerden dönen zırh tohumlarıyla soyut biraz
Yoksa beni paylamaz bu içinden hanefi oluşa denk gelen vezin
İngiliz iddiasına uygun elden giden adaların toplam kusuru içinde
Bir belde kuramamış bitkin cumhuriyetler, yüzde onsekiz sabihalar
Osmanlı sokaklarının roland cephelerine bilim oluşundaki kahırlar
Büyük göstergelerin müteşevvik dirençleriyle tarihlenen
İlgi yoksunu telefon konuşmaları; kurtarılmış tilkiler istenmez artık
Hudut faaliyetlerini destekleyen güvenceler pilotlara direnmektedir
Çünkü haramdır sevmeye ilmik çözen kuşlar uçurduğum
Ribat karakollarında sağ yanağını bekleyen bir tıfıl Yusuf
Bu dünyadan gam alıp gittikten sonra bile
Gözü arkada kaldığı bilinmektedir.

Lise ikide onu market poşetleriyle karşıdan karşıya geçerken
Gördüğümde. Beni davet ettiğinde evine ve annesiyle birleştirdiğinde
Parmaklarım söküktü bundan nasıl utandım.
Nasıl utandım. Nasıl utandım.

Ben çok değiştim biliyor musun, kollarım falan çıktı yeniden
Kurdun koynu genişledikçe içine girdiğim dünya faylarını gördüm
Mehtabın yükseldikçe sulara batan hecelerin isyanını gördüm
Baraj kapaklarında hüner gösteren lise müfredatını, ayak altı nil nehir
Oluşumların geniş düzenli orduları barak obalarında mağlup ettiğini gördüm

– Damdı yattığım gül gözünde günlerin
Ulu atak sislerinin muhtar taktiklerini
Büyülüyordu tatar çölü hıfzımda

Hafızası çöl olan çiçeklerin
Pound kurmayları ağzında
Mareşal çaktı subaşını
Çeşmeleri dümenci gabarteylere bağışladılar

Gözlerim dolmasın diye durdum geceye –

Kızlarla buluşmasını problem edinen, nasıl söylemeli, o şey
Suriye müslümanlarının cinsel hayatı gibi birden ikonik
-Zeki f. İzer’in “inkılap yolunda” adlı tablosunda görüldüğü gibi-
Eugéne Delacroix mezarında izaha mana santuruyla uğunurken
Ateşli çarşı iznini cornet taşlamalarına gömen inzibatların
Kan sızdırmaz bir yerleri olduklarına nasıl da çiçekler açmış
Hakkındaki savaşın ortasında, bir misal kuş kapanacak sarıyerden
20’lerin sonunda o hepimiz için biraz da solunum haberlerini
Bilmem ki nasıl söylemeli, yaklaştıkça hantallaşan bir yarayla
İltizam da kaldırıldı bir zaman, bütün emperyal tutkuların sonu geldi
Hiç unutamamaktan, gözlerimi yunmaya çalışan mil kareler
İçinde eğildi sarı benizli bir asker, Kuşeyri’nin tutumuna.

Onu bir de fuarda görmüştüm. İlgisi göz göz dağılıyordu
Hediyelerin üzerinden gizli fermuarlar açılıp kapanıyordu konuştukça
Her şeyi birdenbire anlamasına yeni bir ad buldum.

Ben ordan koptum da
Sana doğru koştum
Aklımda dresden günlerinden kalma trenler
Şehrin merkezini mezbahaya döndüren
Dört cinlik kalbur

Prensiplerin görünmezdi
Kargının kırına kirlettiğin kul karası kınada
Kalmanın mevsimiydi.

Camiler kutsala açmaz
Savaşlardır
Müziği içerleyelim mi kof babilin seçmenleriyle

Işılmış ışıl –
Çarlığı yıkan, çavuşeskuyu ve haritalı adamların
Bütün bu kan davaları sürüp giderken
Sahneden düşen kurtarıcı hit’ler
Listelerin başında, gömme itunes’lar, sıkma dişler
Enmüzeci taklitlerden fetva çıkaracak kadar
Büyük, karanlık modem kadıları.

Can verişim neden hatırlanmaz
Tuna boyları > hiç aldanmamış olmak
Tek tek dirseklerim –
Getirdi doğayı başrağrılarından.

Eski kırallıklardan kim kaldıysa sahi, reformlar gerçekleşti
Hedefler kırıldı, sofralar vuruldu, çiçekler tazelendi
Bireysel özellikler sürüldü, rekabet halinde görülen mezhepler
Çıldırdı, vakıf yöneticileri haşlandı kıranlıklarda, gömüler bürüldü
Dediler dürüldü, sürdüler sudurdu. Defterler taştı italik unsurlardan
Gözlerin arttığında menzil kabartan coşkum, dul kadınları hatırlamasın
Kimlere imzalanmış halide fotoğrafları ingilizcenin hükmüyle
Peyami’nin sabah baskısına yetişen hayatım çulsuzları
Kendine gelen ilk türk olarak benim de karanlığım, ilk aşık
Galiba yokluğumda hiç bir kalp filmim yayınlanmadı
Hiçbir olasılığım kuşku uyandırmadı lübnan kıyılarında.

Elbette bunları geçelim.

Sana biraz da kendimden bahsedeyim
Arabacı salim’in torunuyum baba tarafından
Babamın adı bayram
Anne tarafından dedem demiryolcu yusuf
Hayatımda hiç oy vermedim.
İki kızım var. İkisinin de adı Gül.
Borçlarımın kimseye yok diyemeyişimden kaynaklanıyor
Ben de herkes gibi cumartesi gecelerini seviyorum
Gerçekleri bu kadar net görmemek için zor tutuyorum kendimi
Gölgeli bir cezayir tiranlığı gibi gelişiyor zihnimde her şey
Kızımın bana baba demesinden bulgu dağları doğuruyorum bir anlık
Bunu alkol komasına girdiğinde yunus’a anlatmalıydım belki anlatmışımdır
Yeteneksiz ve sefil biri değilim, saz ve daha basit çalgıları çalabiliyorum
Adım daha içeriye yakışan bir ad olabilirdi sadece
Bütün hayatım bir yarım daire içinde geçiyor
Ben geçiyorum bütün hayatımın içinden
Bir yarım daire biçiminde.
(dairenin yarıçapı genişliyor o kadar)

– Ursula mı demişti bunu,
– Mülksüzler’de

Şarkılarıyla bir trende karşılaşmıştım topukları güç sivaslı bir kadının
Sormuştum gözlerinin
Tepedeki okçusu olabilir miyim diye?

Babam gibi yürümek tek hünerimdi yıllarca
Hünerim dediğim her şey kederim oldu çok sonra

Parmak uçlarımı yakmıştım bir kez, izi hâlâ avucumdadır
Zeytin kolonyasını, ferdi tayfur’u ve harika avcı’yı çok severim
Transfer sürecini temsil eden şüphesiz
Ellerin kaç güneş çektiğini de hesap ediyordur
Buna güvenirim.

Allah’a inanırım ama yine de inandığım biri var çoğu zaman.
Gözleri yumuşadıkça yumuşayan
Odasının merhametinden her geçtiğimde
İçerdeki çoşkuyu düşünürüm.

Büyük merhametli gözlerinin kitaplara dokunduğunu
Küçük merhametli ellerinin kitaplara dokunduğunu –

Sonra aklım karışır basit şeyleri kaçırmanın korkusuyla
Jön türkler, kır saçlılar, kriz memurları, cedel
28’de milli bir karakter haline gelen behçetler arasındaki hasar
Birinci cihan harbi burda başlar, delikten bir sıvı yontulduğunda
İçlek mağazaları, toffler dalgalarına maruz bırakılmış mesaileri
Korkutmaz elim yarası taarruz bitkilerinin
Rus ayancıkları iradelerini mutlak terimlerle ortaya koyunca
Seni düşünmemek için düşünürüm, evleri, mazgalları, umutsuzluğu
Karanfil devriminin zevksiz döşemeleri
İade edilir Portekiz ordusuna
Hiç özbekçe bilmemenin telafisi gibidir bu!

Hiç olmamış hayatımızın özellikle daha yüksek bölümlerinde
Güneş kırıtarak kurulur gölgelik veren hayvanların tuzaklarına çekilir
Onu ben solcu gençlerin onunla yatıyor oluşundan tanırım ve isterim
Bana da uğrasın bir akşam iş çıkışında, karnını yararak konuşsun, adettendir
Birlikte geçirdiğimiz felsefeyi, uğrunda öldüğümüz sosyolojiyi
Bana karşı kullansın, beni de tarasın toplumlara özgü saçlarıyla
Onu mutluluklara itsem, akılcılıkla bağdaştırılamaz
Mutlak bıraksam; baharı yerinden ederim bir de
Ay bulutlara doğru yükseliyor
O geceyi anlatırken, tam karnına yaklaştığım sırada
Bir bahanesi çıkar yemeğe kalmamasın, zengin kalkışlarının
Tarihsel koridorlar da değişim geçiririr bunu tanırım
Büyük sevgilerin bir parçası olarak
Büyük kavgaların ve sınıfların.

Ay bulutlara doğru yükseliyor
Sabah uyandığımda yanı başında
Onu buluyorum her defasında

Üzgün ölü, mutsuz diri
Bayramoğlu birini.