Şiir Versus / Nisan - Mayıs 2021

Mehmet Öztek: Lirizm Karşıtlığı, Lirizmin Kendisinden Değil, Deneysiz Tekrarlarından Kaynaklandı

Söyleşi: Furkan Çalışkan

Şuradan başlamakta fayda var. Bir süredir yurt dışında yaşıyorsunuz. Hafızam beni yanıltmıyorsa, Attilâ İlhan’ın, 3. Paris seferinden dönüşünün nedeni bir gün yolda aklına gelen dizeleri Fransızca olarak fısıldaması… Şiirinde gündelik dili dönüştürmeyi amaçlasa da (bu öznel bir yorum) Mehmet Öztek için yurt dışında uzun süre kalmak ve bu durumun onun şiirine etkisini konuşmayı önemli görüyorum…

Son on bir yılın yedisini sırasıyla Dubai, Azerbaycan, Rusya Sibirya bölgesi, Cezayir ve son olarak Rusya’da yurt dışında çalışarak geçirdim; aralarda Mersin, Hatay, Lüleburgaz ve Çorlu var. Halen Rusya’dayım ve aynı anda 3-4 farklı şehirdeki projeler arasında mekik dokuyorum. O kadar sık ülke ve şehir değiştirdim ki hiçbir zaman verdiğiniz Attilâ İlhan örneğindeki gibi yabancı dilde düşünmek durumunda kalmadım. Ayrıca şantiyelerde her zaman Türkler de olduğu için Türkçe ile bağım hiç kopmadı. Ama şu var; her çalışma ortamımda en az 6-7 farklı milletten çalışanlar oluyor; Türk, Hint, Rus, Özbek, Azeri, Kırgız, Tacik, Arap vs. Her dilden sözcüklerin ortaya karışık havada uçuştuğu, yarı Rusça, yarı İngilizce, yarı Türkçe, karma, deyim yerindeyse “şantiye tarzancası” ile iletişim halindeyiz. Haliyle dilin kendisine yönelik dikkatiniz her zamankinden daha fazla oluyor. Dil, hayatı kolaylaştıran bir iletişim aracı olmaktan öte sürekli bir bariyer, şiirle ilişkilendirecek olursak da somut bir malzeme olarak karşınıza çıkıyor, bu da o bariyeri aşmak için dille daha çok hemhal olmanızı sağlıyor. Doğrudan “gündelik dili dönüştürmek” gibi poetik bir programım yok ama bazı şiirlerde, örneğin “kim ku”, “Türkçe Azerice Sözlük”, “#direnbutunluk”, “şiirde seks yok şahika”da vs. bu yönelimi görmek mümkün. Yurt dışında olmanın şiirime etkisi oldu mu? İyi bir şiirden en çok beklediğimiz şey bizi yaşadığımız hayatın rutininden başka bir atmosfere taşıması ya da yaşadıklarımıza farklı bir pencereden bakmamızı sağlamasıdır. Sürekli yer değiştirmek, farklı kültürden insanlarla etkileşim halinde olmak, farklı mekânlarda bulunmak yeni bir şey yazmak için daha fazla olanak sağlıyor. Öte yandan mobil bir hayat yaşamam, kitaplığımın her an elimin altında olmaması disiplinli çalışmama da engel oluyor.

Şiir kamusunda, varsa öyle bir yer, çıkardığınız veya içinde bulunduğunuz dergiler, zaman zaman tarafı olduğunuz polemikler derken, sözü merak edilen, kendine has bir duruşu olan bir şair olarak değerlendirmek mümkün sizi. Buna mukabil kitap yayınlamak konusunda bir temkin seziyorum. Jean Genet olması lazım, yavaşlığın koşmasından bahseder, sizin ki de böyle bir durum mu yoksa şiirin yayımı ve okurla ilişkisi bağlamında geleneksel kanıya bir itirazınız mı var?

Şiir kamusu diye bir şey var evet, her şeyden önce dergiler var. Dergilerin şiirde o kadar belirleyici bir rolü var ki Türkiye’de, iyi dergilerin tezgâhından geçmeden şair veya eleştirmen sayılmanız çok düşük ihtimal. Garip şiirinin, İkinci Yeni’nin ilk şiirleri ve manifesto niteliğindeki yazıları ilkin dergilerde hayat buldu. Kaynak dergisi sırf Hüseyin Cöntürk’ün ilk yazısını, Ülkü Tamer’in ilk şiirini yayımladığı için bile önemli bir mecradır. Yayınevleri, TV programları, gazete ekleri, sayısını artık takip etmekten vazgeçtiğimiz ödüllerin jürileri, web sayfaları ve tüm sosyal medya ağları da bu kamunun önemli sac ayakları. Şiirin ne olup ne olmadığı bu mecralarda belirleniyor, nabzı bu mecralarda atıyor.

“Serbest değiliz bir şeyle mukayyetiz efendim”, Turgut Uyar’ın şiirlerinden birinin adı bu, şiirin başlığı bile hayatın her alanında taraf tutmaya tahrik eden türden, şöyle bitiyor: “Sen neredesin hepimiz neredeyiz / Güneş oyalıyor ikindiyi / bir kuş sesinde / kuşla mukayyet değiliz”. Girdiğim polemiklerin tartışmaların çoğu şiirin dününe ve geleceğine etkisi olduğunu bildiğim bu mecralarla ilgili oldu. Şiirde bir yerde duruyorum, bir yerliyim ve şiirin buradan görülmesini istiyorum. Benim kadar şiiri önemseyen, şiiri benim gördüğüm yerden gören ikinci bir kişinin varlığını hissettiğim sürece şiir yayınlamaya ve gerektiğinde tartışmaya, polemiğe girmeye devam edeceğim. Şiir ya da şiir kitabı yayınlama konusunda temkinli değilim aslında, yazdıklarımın şiir olup olmadığına karar vermem uzun zaman alıyor, çoğunu da beğenmeden çöpe atıyorum, beğendiklerimi tereddütsüz yayınlıyorum. “Şiirlerden bir şiir işte” türünden şiirler yayınlamak istemiyorum, kendi şiirime de Türk ve dünya şiirinde eşik olarak kabul ettiğim şairlerin şiirlerine de bir şey katacak, onlardan bir şey eksiltebilecek şiirler yayınlama kaygısıyla az yayınlıyorum diyebilirim.

Söyleşinin tamamını Nisan-Mayıs sayımızda okuyabilirsiniz.